EMDR ve Kullanım Alanları
1987 yılında spontane göz hareketlerinin tedavi edici etkisinin keşfi ile başlayan ve 1989 yılında Travma Sonrası Stres Bozukluğu üzerine ilk kontrollü tedavi sonuç çalışmasının yayınlanmasının ardından dünya genelinde psikoterapi alanında uzmanlarca hem kullanılmaya hem de araştırılmaya başlanan ve günümüzde bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kabul edilen EMDR’nin; tüm dünya gibi ülkemizde de kullanım sıklığı her geçen gün artmaktadır. 2000’li yılların başında Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Psikiyatri Birliği gibi saygın kuruluşlar özellikle travma tedavisinde etkili bir yöntem olarak EMDR’yi önermeye başlaması da EMDR alanında yapılan kontrollü araştırmaların ilerlemesinde önemli bir kilometre taşıdır. Aradan geçen yirmi yıllık süre zarfında EMDR’nin kullanım alanları da oldukça genişledi. 8 aşamalı temel protokolün dışında, belli psikolojik rahatsızlıklara özgü spesifik EMDR protokolleri geliştirildi. Bugün travma dışında; panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, agorafobi, sosyal fobi, özgül fobi (yükseklik, dişçi, kan aldırma, uçak vs.), yetişkin bağlanma sorunları, bağımlılıklar gibi bir çok psikopatolojide EMDR gerek tek başına gerekse özellikle bilişsel davranışçı terapiye entegre edilerek klinik alanda kullanılmaktadır. EMDR’nin kullanım alanı sadece psikopatolojilerle kalmamakta; aldatılma, boşanma, ölüm, sınav korkusu, performans korkusu gibi her bir bireyin hayatının bir döneminde etkilenme olasılığı yüksek, psikopatoloji olarak görülmeyen ancak ruhsal iyilik halimizi tehdit edebilen durumsal yaşam krizlerine yönelikte EMDR yöntemi psikoterapilerde sıklıkla kullanılmaktadır. Ayrıca belirli becerilerin öğrenilmesi (gevşeme, kendini düzenleme becerileri gibi) ile varolan performansın arttırılmasına yönelikte performans geliştirme alanlarında da EMDR’den faydalanılmaktadır.
Sekiz aşamalı EMDR tedavisinin açık, net ve kurallara göre düzenlenmiş standart prosedürlerinin olmasının yanı sıra bu protokollerin geçmiş, şimdi ve geleceği ele alacak şekilde üç yön içermesi de yöntemin kuvvetli yönlerindendir. Ayrıca belleğe depolanmış her bir bilginin görüntü, ses, koku tat gibi duyumsal; pozitif ya da negatif olarak yerleşmiş düşünceler ve inançlar; eşlik eden duygular ve beden duyumları olarak bir bütün olarak yer aldığını düşündüğümüzde EMDR standart prosedürleri her bir çağrışım kanalıyla çalışmaya yönelik oluşturulmuştur. Bu da hiç bir kanalı öne çıkarmadan her bir kanala önem vererek tedaviyi bir bütün olarak gerçekleştirebilmeyi sağlamaktadır. Tabiki buradaki amaç her psikoterapi ekolü gibi danışanın güvenliğini korurken, en etkili ve verimli tedavi sonucuna ulaşarak, danışanın şu anki yaşam koşullarında uyumlu tepkiler verme kapasitesini optimize etmek ile kendisine dair yeni beceriler, davranışlar ve inançlar katmasıdır.
Her terapi ekolünde olduğu gibi EMDR’de de psikoterapist ile danışan ilişkisinin güvenli bir şekilde oluşması ve böylelikle önce duygusal güvenliğin sağlanması koşuldur. Sonrasında EMDR mekanizması ve prosedürlerinin ayrıntılı olarak danışana aktarılarak onayının alınması ile terapötik ittifak içerisinde psikoterapi seanslarında EMDR uygulanmaya başlanabilir.
Uzm. Psikolog Seliyha Elbeyoğlu
MyKlinik.